Sanat Eserlerine Felsefik Bir Bakış | Sokrates Felsefesi

Herhangi bir sanat yapıtına bakınca “sanatçı burada ne anlatmak istiyor?” akla gelen temel sorudur.

Sanatçının çok zaman anlaşılamamasının nedeni de budur.

Oysa sanat çok ince bir felsefe taşır; yapanın anlattığından ziyade bakanın ne anladığıdır aslolan.

Her sanat eserine “düşünebiliyorum, o halde bu eserden ne anlıyorum ne anlamalıyım?” düşüncesiyle bakabilmek lazımdır adeta Sokrates gibi.

Malum Sokrates Felsefesi’nde soru önemlidir.

Sorunun ne kadar doğru olduğu önemlidir.

Cevapların çeşitliliği soruyu değerli kılar.

Aynen öyle de yapılmış olan bir sanat eserinin sanatçının en doğru bulduğu zamanda görücüye çıkar.

Zira özellikle resim öyle hemencecik tamamlanabilen bir sanat değildir. Görünüre çıkan eser bakanların değerlendirmeleriyle kıymetlenir.

“Sanat yapıtına yaklaşma, doğru yaklaşma yalnız sanatla veya sanat felsefesiyle uğraşanlar ve eleştirmenler için değil, düşünen her kişi için, hatta ‘kültürlü’ görünmek hevesinde olan her kişi için her zaman sorun olmuştur” şeklinde bir pasaj okumuştum zamanında.

Bu yazıya çalışırken notlarımın arasından tekrar çıktı karşıma. İyi ki de çıktı. Yeniden üzerinde düşünme fırsatım oldu böylelikle.

Yazar Burada Ne Demek İstiyor?

Sanat yapıtına doğru yaklaşmaktan kasıt eğer sanatçının anlattığının aynı haliyle anlaşılması ise bu resim ve benzeri sanat alanı için biraz zor.

Çünkü mesela bir ressamın herhangi bir resmini çalışırken hangi ruh hali içinde olduğunu bilemeyen bir sanatsever nasıl doğru anlayacak ki?

Sanat her zaman sevinci, hüznü veya içinde bulunulan karmaşayı anlatmaz bence.

Bazen anlık renkleri de kapsar. Gecenin bir vakti birdenbire bulduğu herhangi bir kâğıt parçasını bir sanat eserine dönüştürebilmek ayrı bir kabiliyettir zira.

Sanat yapıtına doğru yaklaşmak o eserle verilen evrensel mesajın alınması ise bu tespit çok yerinde.

Sokrates Felsefesi

Her sanat eserinin tek satırla, tek fırça darbesiyle, tek renk ahengiyle, tek kıvrımla, tek nota vuruşuyla verdiği bir evrensel değer mutlaka vardır.

Eseri detaylı okuyabilenler bu ayrıntıyı kolayca yakalar. Üzerinde uzun uzun düşünenler ise sanatçının kendisiyle alakalı verdiği detayları ayan beyan görür.

İşte sanatçının eseri buradan itibaren kıymetlenmeye başlar.

Çünkü artık sanat eserinin boyutları çözülmeye başlamıştır. Çok genç yaşlarda resim yapmaya başlamış olmama rağmen uzun bir ara vermiştim. Tekrar başlamaya karar verdiğimde ise bir kursa gitmek istemiştim.

Ders veren hocam bir gün eski yaptığım resimleri görmek istedi. Bir resmim üzerinden yaptığı değerlendirme tam da bu bahsettiğim konu çerçevesindeydi; ‘resmin yarısını birisi yarısını bir başkası yapmış sanki’…

Sanat Hayat İçindir

Hocamın tespiti kısmen doğruydu.

Çünkü resmin yarısı sık ağaçlardan oluşan bir orman yarısı ise rengarenk çiçeklerden oluşan bir alandı. İsabet edilmeyen tek nokta resmi tamamen ben yapmıştım.

Farklı zamanlarda çalışıp uzun bir uğraştan sonra tamamlamıştım. Bazen aylarca yüzüne bakmamıştım.

Arada farklı çalışmalarım vardı elbette ama o resmi biraz zor tamamlamıştım. Hala ara ara müdahale edesim de gelmiyor değil.

O resmi yaparken bir mesaj kaygım yoktu, ortaya çıkan esere bakanlar ‘farklı psikolojik denemeler’ şeklinde değerlendirebiliyordu.

Bence resme bakanlar kendi psikolojik hallerini görüyorlardı oysa. Sanat hayat içindir çünkü.

Hayatın anlam kazanması, yaşanmaya değer olduğunun anlaşılması bir sanat dalıyla ilgilenmekle doğru orantılıdır bence.

Çünkü insan sanatıyla hayatı ifade ederken kendine göre de dolu dolu yaşamış olur.

Bu durum da sanata Sokratesçe yaklaşımın işe yararlılığını açıklar; bir sanat eserinin sonsuz, sınırsız değerlendirmesi vardır. Olmalıdır.

Sanatla yaşayın.

Sanatyapıyo, Sanatçıları Keşfet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Press ESC to close