Empresyonizm Ne Demek? Empresyonizm (İzlenimcilik) Hareketinin Tarihçesi

Empresyonizm, 19. yüzyılın eski resim sanatından 20. yüzyılın modern tablolarına geçişte temel öneme sahip, Fransa merkezli radikal bir sanat hareketidir.

Bu akımın lideri ve isim babası Claude Monet’dir. Empresyonizm (İzlenim) kelimesi, Monet’nin meşhur Impression, soleil levant” (İzlenim, Gün Doğumu) çalışmasının başlığından gelir.

Sanat tarihinde çeşitli sebeplere dayalı birçok hareket, nesiller boyunca sanata bakışı değiştiregelmiştir. Bu hareketlerin en önemlilerinden birisi, özgür ruhu ve aykırı bakış açısıyla Empresyonizm hareketidir.

Bu yazımızda ”Empresyonizm Ne Demek?” sorusunu cevaplamakla birlikte kısa tarihine de göz atacağız.

Empresyonizm Ne Demek?

Bu modern harekette, geleneksel tarzın aksine resmin konusu değil, resimdeki renklerin tonu, dokusu ve manipülasyonu önemliydi. Bu tarz modern tablolarda nesneler adeta bir araç görevi görür, renklerin sanatsal bileşimi asıl önem arz edendir.

Perspektif ve derinlik bu tarz modern tablolarda minimuma indirgenir, böylelikle tabloyu inceleyen bir sanatsever, üç boyutlu illüzyonlara takılmak yerine direkt tuval yüzeyindeki desenlere ve ilişkilere odaklanır.

1860’ların sonunda empresyonist hareketin mensubu sanatçılar, nesnelerin doğal ışıkta göründükleri şekillerde renklerini ve formlarını yansıtmaya odaklandılar, bunu yaparken de özellikle manzara ve nehir görüntülerini resmederek başladılar.

Bu sanatçılar, geleneksel manzara çizimlerindeki donuk yeşil, kahverengi ve grilerin yer aldığı paletleri terk ederek daha açık, güneşli, parlak bir yol izlediler.

Empresyonizm Akımı’nın ilk temsilcileri, ışığın su üzerindeki oyunları ve dalgalarının yansımalarını çizerek başladılar. Retinaya giren anlık görsel izlenimlerin etkisini yeniden yaratmak için, gölgelerde griler ve siyahların kullanımını yanlış bularak terk ettiler ve bunun yerine daha tamamlayıcı renkleri tercih ettiler.

Daha da önemlisi, ayrık noktaları ve saf şekilde uyumlu kontrast renkleri kullanarak nesneleri nasıl tasarlayabileceklerini öğrendiler. Bu da “kırık renk“ dehasını ve gün ışığı ile onun yansımalarının yarattığı çeşitleri ve böylece yeni renk tonlarını meydana getirdi.

Bu sanatçıların tablolarındaki biçimler keskin hatlarını ve şekillerini kaybettiler, onun yerine gerçek mekan koşullarının daha titreşimli yeniden yaratımları oldular. Ve nihayetinde geleneksel, resmi olarak kabul gören renk bileşimleri terk edilerek yerine modern tablo üstünde objelerin daha sade ve uyumlu olduğu renk bileşimleri yaratıldı.

Empresyonizm Akımı Tarihçesi

Vaktinde radikaller olarak adlandırılan erken Empresyonistler, akademik ressamlığın kurallarını çiğniyorlardı. Bu ressamlar eserlerinde fırçayla serbestçe vurulmuş renkleri kullanmaya çizgiler ve konturlardan (sınır çizgileri) daha fazla öncelik vermişlerdir.

Aynı zamanda modern hayatın gerçekçi sahnelerini de resmettiler, çoğu zaman açık mekanları tercih etmişlerdir.

Sanatın popülerliği, iyice kurumlara ve statükoya bağlı kalmış sanattan çıkıp Empresyonistlerin özgür, bağımsız sergilerine doğru radikal bir geçiş yaşamasaydı, bugün bildiğimiz Post-empresyonist sanatçılardan Van Gogh, Rousseau veya Cézanne’ı tanımıyor olurduk ve tüm bunların yerine daha tekdüze, geleneksel tabloları karşımızda bulurduk.

Hareket asıl sahneye çıkışını 1874 yılında Paris’te Félix Nadar’ın fotoğraf stüdyosundaki bir gösteride yaptı.

Bu gösteri, Académie des Beaux-Arts’ Salon de Paris’in 1667’den beri sanat dünyası standartlarının resmi sergisi ve idarecisi olmasına alternatif olarak düzenlenmişti.

Claude Monet’nin Impression, soleil levant (İzlenim, Gündoğumu) adlı eseri de bu akademi tarafından reddedilmişti. Hatta öyle ki, yine bir Fransız ressam olan Louis Leroy’un makalesinde resmin en fazla bir eskiz niteliğinde olduğu söylenerek acımasızca hicvedilmişti.

Salon’a daha önceden sunulmuş ve Académie tarafından alaycı şekilde reddedilmiş sanat eserlerinin toplandığı bu gösteride, kendilerine “Ressamların, heykelcilerin ve gravürcülerin işbirlikçi ve anonim kuruluşu” diyen gruptan 30 sanatçı yapıtlarını sergiliyorlardı. Bugün bu sanatçılar arasından Monet, Renoir, Sisley ve Cézanne gibileri oldukça meşhurdurlar.

Monet, bu yeni hareketin lideriydi ve onun kısa, hafif fırça darbeleri ve parçalı renkleri diğer sanatçıların da yetenek setlerine eklenmeye başladı.

İşte böyle, Empresyonizm kavramı, bir zamanlar Monet’nin Impression, soleil levant eserine savrulan hor görülü eleştirilerden dolayı bir başkaldırıyla ortaya çıkmıştır.

Empresyonizm Temsilcileri

Empresyonizm sadece bir resim hareketi olarak başlamadı. İlk empresyonizm temsilcileri, özgeçmişleri ve tarzları farklılık gösterse de, her biri dünyaya bakmanın daha hayat dolu yollarını arayan Fransız ressamlar, heykeltıraşlar, baskıcılardan oluşan topluluktu.

Aralarında Claude Monet, Pierre-Auguste Renoir, Alfred Sisley, Camille Pissarro, Frédéric Bazille gibi sanatçıların yer aldığı bu anonim topluluk, insanı ve insanın çevresinin hareketlerini olabilecek en yakın şekilde ele almayı hedefliyorlardı.

Bu sanatçılar beraber çalıştılar, birbirlerine ilham oldular ve beraber sergiler yaptılar.

Empresyonizm sanatçılarının ana amacı, daha önceden popüler olan mitolojik, dini veya tarihi tablolarda gördüğümüz şekilde değil, dünyayı anlık gördüğümüz şekilde ele almaktı. Bu ruhu yakalamak için de üç yönteme başvurdular:

  • Daha büyük kontrastlar yaratmak için daha parlak renkleri tercih etmeye başladılar. “Gerçek empresyonistler” siyah boyayı tamamen terk edenlerdi.
  • Kısa, “kırık” impasto fırça darbeleri henüz ıslakken üst üste tabakalanır, böylelikle tüm boya aynı anda kurur ve renkler iç içe geçer.
  • Beyaz veya açık renkli tuvaller tercih edilir, eskiden kullanılan koyu renkliler terk edilir.

Bu yeni modern unsurlar, modern tabloların ve sanatın yükselişi için bir zemin yarattı ve sadece Fransız sanatçıları etkilemekle kalmadı, Empresyonizmi Avrupa sınırlarının ötesindeki Amerika’ya kadar ulaştırdı.

Post-empresyonizm

Paul Cézanne Empresyonist hareketin köşelerinde dolaşıyordu ve onun icraatleri Post-empresyonizm için merkezi bir rol oynadı. Bu akımda Paul Gaugin, Henri de Toulouse-Lautrec, Edvard Munch, Gustav Klimt ve hepimizin yakından tanıdığı Vincent van Gogh yer alıyordu.

Asla bir sanat hareketi olarak kabul görülmeyen Post-empresyonizm, daha çok boğucu addedilen Empresyonizm’e karşı bir reaksiyon olarak doğdu.

Post-empresyonistler sadece somut olan şeyleri resmetmek istemiyorlardı, bilhassa da renk seçimlerinde resmin öznelerine karşı daha sembolik ve duygu dolu bir tavır takınıyorlardı.

Yazımı bitirmeden önce, sizlerle bu eşsiz ve bir o kadar da özgür hareketin en değerli tablolarından birkaçını paylaşmak isterim:

Şemsiyeli Kadın, Madam Monet ve Oğlu

Camille Pissarro Saman Hasat Eragny

Marry Cassatt Mavi Koltuktaki Küçük Kız

Berthe Morisot Beşik

Edgar Degas The Dance Class

Bu seferki Sanata Bakış yazımızda özgür ruhlu ve isyankâr Empresyonizm hareketinin tanımını ve tarihçesini inceledik.

Umuyorum sizler için faydalı bir yazı olmuştur.

‘Haftanın en yenilerine’ gözat!

Sanatyapıyo

Sanatyapıyo, online sanat topluluğu. Sergi, koleksiyon ve eser pazar yeri platformu.

Comments (1)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Press ESC to close