Doğa ve sanat birbiri içinde harman iki kavram olarak düşünülebilir.
İnsanlık varoluşundan beri doğayı irdeler ve anlamlandırmaya çalışır. Sanatçılar da tarih boyunca doğadan etkilenmiş, doğayı ilham almıştır.
Bu sebeple sanatın ortaya çıkışının da yine doğadan kaynaklandığı, doğanın öğreticiliğinden ve yahut doğanın bir anlatım tarzı olarak kullanılmaya başlanmasından kaynaklandığı söylenir.
Sanatsal öğrenmek ya da sanatçı gözüyle bakmak doğadan esinlenmeden geçer. Bir felsefik bakış açısıyla sanat doğayı taklit eder.
Hatta Aristoteles bunu Mimesis felsefesiyle açıklar. Aslında bu ideanın sahibi hocası Platon’dur.
Her şeyin aslının idealar dünyasında bulunduğunu, bu dünyadakilerin hepsinin iyi-kötü onun birer taklitleri olduğunu savunur.
Aristoteles’in mimesis felsefesine göre de; insan doğası gereği taklit yeteneğinin olduğunu dolayısıyla sanatçının olayların özündeki ideali, yani fikri taklit ettiğini söyler.
Bu düşünce birçok filozof tarafından da desteklenir. Doğanın sürekli ve sonsuz öğretilerinin bulunduğu bu sebeple de sınırsız bir kaynak olduğu düşüncesi hakimdir.
Bazı görüşlere göre de sanatçının amacı zaten taklit etmek olmalıdır. Evrende madde ve ruh bir bütün oluşturur ve doğada eksik kalan estetik de sanatçı tarafından tamamlanır.
Burada sanatçının gözü, maddenin sanatçıya hissettirdiği haz ve bunu materyale dökmesi geriye kalır.
Burada elbette sanatçının etkisinden bahsedilir. Temelde doğa olsa da doğadaki eksikliği her bakış dolduramaz. Sanatçı ruhuyla bu parçaların doldurulduğu düşünülür.
Her tezin bir anti tezi olduğu gibi bu konuda karşı düşünen filozoflar da vardır. Mesela Hegel, doğa güzelliğini reddederek sanat güzelliğini doğanın güzelliğinden üstün tutmuştur.
Sanatı tabiatın taklidi olarak görülmesine karşın sanatçının; Tanrı’nın ruhunu bilinçsizce izlediğini söyler.
Ona göre sanatçı, taklit etmekten ziyade doğayı canlandırarak onu yeniden orijinal olarak kullanır ve yaptığı materyalle o eşyaya yeni bir can verir.
Sanat doğanın yansımasıdır. Fakat unutulmamalıdır ki doğa sınırsız kaynak olabileceği gibi sanatta da sınırı olmayan bir hayal gücü vardır.
Sanatçı doğayı hayal gücüyle, duygusuyla harmanlayarak olmayanı da işler. Hiç görmeden yaptığı Tanrı heykeli gibi.
Bilmediği, anlamlandıramadığı duygularını fırça darbeleriyle yansıtması gibi.
Kısaca; sanat, doğanın vasıtasıyla da nesnel gerçekliğin estetiksel yorumlanmasıdır.
Bir yanıt yazın