Sürrealizm, anlam olarak gerçeküstü demektir.
Yansıtılmak istenen fikrin fiziksel yaşamdakinin aksine, bir bakıma somut formlara kafa tutarcasına aktarılmasıdır.
Yazıya devam etmeden önce, Aykut Demirel’in sürreal çalışmalarını keşfetmek için hemen tıkla!
Sürrealizm Sanat Akımı
Fransız yazar, şair André Breton’un 1924 Manifestosu, sürrealizm akımını başlatan bir doğuşu temsil etmektedir.
Devamında gelen bir dizi sanatçı ve düşünürün sayesinde toplumun iyiden iyiye aşina olduğu gerçeküstü sanat, insanlar arasında kendine bir yer edinmiş; özellikle Salvador Dali’nin “Belleğin Azmi” isimli eseriyle yükselen bir ivme kazanmıştır.
Esra Yıldız’In Uyku, 50×70 röprodüksiyon çalışmasını incelemek için hemen tıkla!
İşte tam burada, Dali’nin eseri ya da eserleri altında gizlenen ruhanî perspektiften, yalnızca yorumlayıcı değil; yaratıcı bir zihinden de bahsetmek gereklidir.
Gerek Dali, gerek Breton ve daha niceleri; çizim yeteneklerinden ziyade bunları düşünüyor olmalarından ötürü ve “gerçek” anlamdaki gerçeğe yaptıkları sarsıcı eleştiriler nedeniyle sürrealist düşünme tanımını oluşturmuşlardır.
Onlara göre sürrealizm, doğuştan gelen bir olgudur; yaradılışın bahşedilmiş niteliklerindendir. Bir seçim değil; bir zorunluluktur, vazgeçilemez!
Bu anlatımda söylenildiği gibi bir imtiyaz mı yoksa bir çöküş mü hâlâ anlaşılamamıştır.
Düşüncenin ve aktarımın gerçekleştiği figür ve fikirleri ele alacak olursak gerçeği eleştirmenin, başlı başına farklı bir bakış açısı gerektirdiği kesindir ve nihayetinde bu da bir fikirdir.
İçerisinde Nietzsche’yi, Platon’u, Diyojen’i, Jacobi’yi, Şems-i Tebrizi’yi ve saymakla bitmeyecek olan bir düşünür ordusunu barındırır.
Kısa bir anekdot şöyle söyler:
“Otuzlu yaşlarıma kadar insanlar arasında dolaştım. Bazen şarap içtim, bazen dualarla yakardım. Kırmızıyı çok sevdim, savaşa lanet ettim. Sonra… Sonra birden durdum ve baktım. Aslında bütün bunları, insanların arasında varolmak için yapmıştım. Karar verdim ve bıraktım. Ardından bir de ne göreyim: Artık hiç olmadığım kadar varım!”
Bu anekdot bizlere gösterir ki sürrealist ya da eleştirel düşüncenin uygulanması demek, toplumdaki insanların etik kimliklerine yapılan bir tıraşlama, belki de bu zamana kadar bizlerin yerine düşünülmüş olan hazır fikirlere ve ataerkil kavrayış matemağimize yapılan bir kıyımdır.
Kesin olan bir şey varsa o da, “genel kanı” olarak nitelendirilen ahlâk, adeta çelik bir şablon gibi dışına taşılamayan “doğru-yanlış” kavramlarını sorgulamak, onlara “Hayır!” diyebilmek soyut bir savaş başlatır.
Ardından aslında bir kanser, adeta çürük bir soru olarak karşımıza o malûm soru çıkıverir:
“Sanat, sanat için midir; yoksa toplum için mi?”
Yaradılıştan sürrealistin buna vereceği cevapsa hiç şaşmaz:
“Sanat, olması gerektiği içindir; tıpkı diğer her şey gibi!”
Sanat dünyasına adım atmak ister misin? Hemen 4500’den fazla sanatçıyı keşfet!
Bir yanıt yazın