Sanat insanların yaratıcılıklarını kendi duygularıyla anlamlandırarak oluşturdukları ürünlerdir.
Resim, heykel, müzik, tiyatro gibi sanat dalları insan zihninin ürünlerini yansıttıkları mecralardır.
İnsanlar zihinlerindeki aktarırken aslında pek çok duyguyu da aktarırlar.
Çünkü bireyler çoğu zaman söze dökemeyecekleri, ifade etmekte zorlandıkları sorunları sanat yoluyla ifade ederler.
Bu yüzden sanatın ruhani bir boyutunun olduğunu söylemek pek de yanlış sayılmaz.
Sadece bir sanatı icra etmek değil, aynı zamanda var olan sanat dalının içerisinde bulunmak dahi insan psikolojisini etkiler.
Bir sergiye gittiğinizde ya da bir tiyatro izlediğinizde duyduğunuz iç huzur, kendinizden bir parça bulmanız size kendinizi iyi hissettirir.
Dolayısıyla sanat bir dışavurumdur.
Sanatla insan kendimizi daha rahat ve özgüvenle ifade eder. Bu da terapi etkisi yaratır.
Bunun en iyi örneğini toplumsal yıkımlardan verebiliriz.
Pandemi dönemlerinde bir anda herkesin yapacaklarına sınır getirilmesi, sevdiklerine mesafeli olmak zorunda olmaları zorlayıcıdır.
Depremler aynı şekilde bir anda hayatının hatta evinin anılarının olmaması, insanın kendini sorgulamasını; kendine yetememesini düşündürür.
Bu durumlarda tükenmişlik hisseder problem çözme ve risk yönetimi becerileri zayıflar. Kendi gücüne olan güveni giderek kırılır.
Bu yüzden çoğu insan duygularını, o stresli dönemlerde sorunlarıyla baş etme yetisini sanatla sağlayabilir.
Elbette insanlar acil sıkıntılarını giderdiği artık kendini fark etme dönemine geldiğinde sanatta terapi yolunu uygulayabilir.
Sanatta terapi aslında uzun yıllar önce orta çıkan bir kavramdır. 1940’lı yıllarda Amerika’da ortaya çıkan ve ‘alternatif tıp’ olarak görülür.
O dönemde psikologlar eski insanların mağaralarda çizdikleri resimleri incelemişler.
Bu inceleme sonucunda dikkatlerini insanların; çeşitli katliamları, göçleri sanat yoluyla ifade ettikleri çekmiş neden kutlamalar yaptıklarını, neden değişik ritüeller yaptıkları, dans ederler mi ya da dansın ne işe yaradığı gibi konular üzerine düşünmüşlerdir.
Sonucunda da bütün bunların insanları rahatlatıcı bir yönü olduğunu fark etmişlerdir.
Gerçekten de sanatın kuvvetli bir gücü var. Bilimsel olarak açıklanmasının yanı sıra bunu kendimizde de fark etmemiz mümkün.
Klasik müzik eşliğinde tuvale çarpan fırça darbeleriyle gelen dinginliğin insana verdiği haz yadsınamaz.
Uğraş, çaba, özgünlük, yaratıcılıkla harmanladığınızda ortaya çıkardığınız eser size kendinizi güçlü hissettirir. Kendiniz olmanızı sağlar.
Sanat insanı dinginleştirir, güçlü ve özgün tutar.
Bir yanıt yazın