Sanat ve Kapitalizm

Kalbimi uyanık tutan şey renkli sessizliktir.” –  Claude Monet.

Sanat yapmak gerçekten özgürlüğümüzü elimize tam anlamıyla aldığımız anlardan biri, ancak özgürlüğümüze ket vurulduğunda içimizdeki duyguyu kaybediyoruz.

Bunun en iyi örneği kalıbın içerisine yerleştirilmekten geçiyor. Bize biçilen görevleri kabul ediyoruz, peki ne uğruna? Tabii ki kapitalizm…

Neden kalıpların içine girmeliyiz?

Özgürce resim yapmak demek doğal süreci bozmadan istediğimiz gibi sanat yapmaktır.

Mesela eserlerimizi galerilere verirken bizden beklenen bir şey vardır o da şu:

Herhangi bir konuda (en çok satan) seri resimler üretmek… Buna kesinlikle karşıyım, çünkü bu bizi geliştirmez tam tersine geriletir.

Onlara göre, eğer biz bu kalıpların dışına çıkarak resim yaparsak, o zaman kafası karışık sanatçılar oluruz. Tarzımız yoktur veya hobi olarak yapıyoruzdur. Bu gerçekten çok yanlış!

İnsan yaratıcı bir varlıktır ve doğamız gereği duygularımız bizi yönetir, o nedenle de yaratıcılığımız her zaman farklıdır. Aynı seri resimleri üretirsek, onun içinde boğuluruz.

Düşünsenize sürekli ev resimleri yaptığınızı… Birisi size sorduğunda şu cevabı vermeniz kuvvetle muhtemel: “bunu yapmamı galeri istedi.”

Siz hür bir birey olarak arzu ettiğiniz resimleri yapmalısınız.

Yazıya devam etmeden önce, Arzu Çevikalp’in çalışmalarını keşfetmek için hemen tıkla!

Van Gogh Reprodüksiyon, 25 x 31
Van Gogh Reprodüksiyon, 25 x 31

Galeriler ve Politikaları

Bence bundan çok daha büyük bir tablo var, o yüzden o tablodan bahsetmek gerek.

Sanatçı olarak adınızı duyurmak veya ünlü olmak istiyorsanız ya galerilere başvurursunuz ya da onların sizi bulmasını beklersiniz.

Diyelim ki sizi buldular, yanıtları şöyle olur: “Resimlerinizi beğendik, inceledik detaylı konuşmak için bize yazın.”

Siz yazdığınızda da ücret isterler, daha doğrusu o duvarı kiralayacağınız için ücret ödemenizi beklerler.

Bu bir tuzaktır, siz de bu tuzağa düşerek ücreti yatırırsınız.

Ta ki tüm paranız bitene değin… Eseriniz satılana kadar ücret ödemeye mahkûm edilirsiniz.

Halbuki çok daha güzel bir yöntem vardır, tabi o yöntem için iyi bir sosyal medya kullanıcıysanız…

Instagram’ı kullanarak müzayede düzenleyebilirsiniz, bunu yaparken de sosyal medya takipçilerinizi iyi analiz etmeniz gerekir.

Bireysel olarak yola çıkmak ve para kazanmak her ne kadar zor olsa da farklı yollardan yürümek bazen iyi gelebilir.

Aslında en doğru metot, pazarlama stratejilerini kullanarak sistemi tersine çevirmektir. Tersine çevrilmemiş düzende, tek önemli şey kapitalizmdir, yani sizden çıkar ama size geri dönmez, bumerang etkisi yaratmayacağını söyleyebiliriz.

Hiç şunu sorguladınız mı: “Neden para kazanamıyorum?”

Aslında cevabı çok basit, karşı tarafı isteyerek ve istemeden zengin ediyorsunuz, tabi bunu yaparken de sömürüye açık hale geliyorsunuz.

Onlar kazanırken, siz kaybediyorsunuz.

Sanat ve kapitalizm ilişkisi

Bu biraz rulet oynamaya benziyor. Rulet oyununda bahislerinizi tek sayıya veya çeşitli sayılara, kırmızı veya siyah renklere ve tek veya çift sayılara yerleştirirsiniz.

Kazanan sayıyı ve rengi belirlemek için, tekerlek döndürülmeye başlanır.

İşte o an kazandıysanız şanslınız! Adı üzerinde bu bir kumardır.

Sanatın kapitalizm ile olan ilişkisi ne yazık ki çok güçlü, sanatçıdan ziyade sistemin çarkları para kazanmak üzerine kurulu. Halbuki para uçucudur, sanat ise sonsuza dek varlığını korur.

Zaten malzemelerin fiyatları oldukça pahalıyken bir de sanatınızı satmanız için para ödemek zorunda kalışınız, gerçekten çok incitici.

İthal ürünlerin fiyatları giderek artıyor, buna da bir dur demek lazım, yoksa sanatçılar olarak yakında hiçbir şey satın alamayacağız. Bir diğer mevzu ise aşırı yüksek komisyon oranları. Galeriler yüksek komisyon bedelleri istiyorlar, ta ki siz ünlü olana dek…

Ünlüyseniz o zaman peşinizde koşuyorlar. İsimsiz olan birinin sanatı ilgi çekici de olsa, boşlukta çürüyüp gidiyor.

Manipülasyon Sorunu

Bazı galeriler de resimlerinize müdahale edip şu rengi boya daha çok satar diyorlar.

Manipülasyondan kurtulamadığımız için iki duvar arasında sıkışıp kalıyoruz. Diğer taraftan da sanat segmentlere ayrılıyor. Figüratif, çağdaş, peysaj, soyut vb…

Resimleriniz çok yönlü ise galeriler sizinle ilgilenmiyor, doğru hedef kitle olgusu da böylece suya düşmüş oluyor. Ayrıştırma yaparak bu satar, ya da bu satmaz demek çok doğru değil.

Neyin satacağını bilemeyiz. Eski dönem ressamlarının eserlerine de aynı şekilde yaklaşmışlardı, ancak bugün hala onların izinden gidiyoruz.

Şans verilmeden, kendimizi nasıl gösterebiliriz ki?

İsimsiz olarak sanatını icra eden çok başarılı isimler var, bazen popüler sanatçıdan bile daha çok satabiliyorlar. Sanat üzerinden algı politikası ortaya konarak, tekdüze olmamızı ve tek doğruya inanmamızı bekliyorlar.

Eğer felsefe biliminde olduğu gibi sorular sorarak cevaplar ararsak, tüm bu cevaplar havada kalıyor.

Topluluk olarak çıkıp konuşmamız ve kendimizi doğru bir biçimde ifade etmemiz gerek.

kapitalizm ve sanat ilişkisi

Sonuç olarak, kapitalist modernleşme yaşadıkça dönüşüm, değişiklik ve başkalaşım geçiriyoruz. Kendimize karşı yabancılaşıyoruz.

Marx’ın yabancılaşma teorisine göre; işçinin hem kendine yabancılaştığını hem de sürecin sonunda ürününe, nesnesine, yabancılaştığının altını çiziyor.

Burada da benzer bir durum söz konusu.

Endüstrileşme ile toplumsal koşullar değişirken, biz de ister istemeden o koşullarla beraber yaşamaya devam ediyoruz.

Hepimizin bildiği üzere sanat halkın gerçeklerini yansıtmak için vardır, ancak biz onu farklı şekillere büründürürsek büyük bir ikilem yaratarak özerkliği elimizden kaptırmış oluruz, yani özgün düşüncelerimiz yıkıma uğrar.

Kapitalist modernitenin yarattığı sanata hayır demeliyiz.

Sanat dünyasına adım atmak ister misin? Yeni yazıları keşfetmek için hemen tıkla!

Arzu Çevikalp

Arzu Çevikalp, 1982 yılında İstanbul'da doğdu. Çocukken bale, piyano gibi eğitimlerin yanı sıra cam boyama, seramik ve resim dersleri aldı. Lisans eğitimine Maltepe Üniversitesi - İç Mimarlık ile başlayıp ikinci sınıfta eğitimini yarım bıraktı. Sanata olan tutkusu nedeniyle Yeditepe Üniversitesi - Görsel İletişim Tasarımı lisans bölümünü bitirdi ve yine aynı üniversitede Medya ve İletişim Yönetimi alanında yüksek lisansını yaptı. Sanatla bağı hiç kopmayan Çevikalp, bu alanda da kendini yetiştirdi ve birçok sanat akımıyla haşır neşir oldu. Resimde kusursuzluğu değil bütünlüğü ve derinliği aradı. Canlı renkleri tercih etti. Karl Schmidt - Rottluff, Monet, Dali, Rembrandt, Van Gogh ve Pierre Auguste Renoir gibi sanatçılar en sevdiği ressamlar arasında. Şimdilerde Talens, Derwent ve Fabriano markalarının resmi "sanat elçiliği"ni yürütmektedir. Türkçe hariç altı dil bilen Çevikalp, on beş yıldır sanat alanında köşe yazısı yazmaktadır. Tasarım ve resim çalışmalarını atölyesinde sürdürmektedir. Sanat Anlayışı "Sanat yaraları saran bir ilaçtır" İçimden geçenleri özgürce ortaya koyarak özgünlüğe doğru yol alıyorum. Kuralım yok, sanatın beni götürdüğü yerdeyim. İzlenimcilik, fovizm ve kübizm akımlarından beslenmeyi çok seviyorum. Seri resimler yapmayı tercih etmediğimden dolayı, tablolarımda alamet-i farikayı yakalamaya çalışıyorum. Ne kadar değişik ve sıra dışı olursa o kadar anlamlı. Her tablonun bir ruhu var ve o ruhu yansıtmaya çalışarak hem derdimi ortaya koyuyor de hem içsel dışavurumu gerçekleştiriyorum. Aslında bir bütün olarak ele aldığım sanat bana yapbozun parçalarını birleştirir gibi hissettiriyor. Bunu yaparken multidisipliner yapıdan uzaklaşmıyorum, çünkü günümüzün sanatsal projelerinde bu yapı gözetiliyor. Ekolojist olduğum için resimde sürdürebilirlik anlayışına önem veriyorum ve ilhamımı doğadan alıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Press ESC to close