Sanatın anlamını tek bir kelimeyle tanımlamamanız istense bu ne olurdu?
Bu soru için verilebilecek cevaplar listesi uzar gider. Belki birkaç sene sonra siz de aynı cevabı vermeyebilirsiniz.
Peki bu bir sorun mu?
Hayır. Çünkü sanat, yapısı gereği pek çok anlam barındırır.
Bildiklerimiz, gördüklerimiz, yaşadıklarımız bakış açımızı değiştirebilir. Bu da aynı pencereden farklı manzaraya bakmak gibidir ya da en azından aynı manzaranın daha önce fark edilmeyen detaylarını görmek gibi…
Aslında sanatı sanat yapan tam da bu değil midir? Yoksa yine de sanatın tek bir anlam taşıdığını ve yok olana dek bunu yansıtması gerektiğini mi savunursunuz?
Bu soruya cevabınız ne olursa olsun, sanatın değerlendirilmesi genellikle dört açıdan ele alınır. Sanatı açıklamaya çalışan görüşler de bu dört başlık altında toplanabilir.
Sanatçı Merkezli
Bu yaklaşımda sanat eserinin değeri, sanatçının kendisinden gelir. Sanatçı, yapıtında kendi iç dünyasını yansıtmalıdır.
Düşüncelerini özgürce ifade edebilmesi önemlidir. Bu bakış açısıyla yaklaşan alımlayıcı, sanatçının yaratıcılığı, yeteneği, dehası, özel olması nedenleriyle yapıta ilgi duyar. Bu yaklaşım için psikanalist ve ruhsal olmak üzere iki eleştiri bulunur.
Psikanalist eleştiri, sanatçının iç dünyasını yansıtarak yaptığı çalışmaların, bilinçaltıyla ilgili olduğunu ve sanat yoluyla bilinçaltındaki yüklerden kurtulup rahatladığını öne sürer. Ruhsal eleştiri ise, eserin gerçek anlamının sanatçının anlatmak istediği anlam olduğunu ve bu anlamın, sanatçının kişiliği, psikolojisi ve geçmişiyle bağlantılı olduğunu savunur.
Yapıt Merkezli
Bu yaklaşımda önemli olan sadece yapıtın kendisidir. Biçim, düzen, kurgu gibi metriklerle çözümlenmeye çalışılır. Yapıtı biçimsel olarak inceler ve duyguların yerine genel bir anlam yaratılmak amaçlanır. Estetik algı sağlayan, biçimdir.
Alımlayıcı Yaklaşım
Alımlayıcı, sanat eserlerinin tüketicisi olarak ifade edilebilir. Burada yapıtın çok anlamlılığı dikkat çeker. Yani sanat esriyle karşılaşan her bir alımlayıcı, eseri kendi iç dünyasına, duygu ve düşüncelerine göre yorumlar. Bu yaklaşıma göre sanatın asıl değerini alımlayıcının duyguları, bakış açısı ve katılımı belirler.
Toplum Merkezli
Bu yaklaşım için iki kuram geliştirilmiştir. Yansıtmacılık, sanatçının dış dünyada görülen her şeyi olduğu gibi yansıtmasını savunur. Bu kurama, gerçeğin, hayal gücüyle desteklenerek estetik algı oluşturulması ve idealleştirilmesi gibi farklı yaklaşımlar da vardır.
Marksist kuram da sanatın yalnızca güzel şeyleri değil, gerçek hayatta var olan kötü, iğrenç, ayıp şeyleri de konu edinmesi gerektiğini savunur. Bu yaklaşım sanatın tek başına var olmadığını, toplumsal olayların ürünü olduğunu ve eserin tarihsel süreç içerisinde incelenmesi gerektiğini vurgular.
M.Ö. 5. yüzyılda yaşamış ressam Zeuxis, elinde üzüm tutan çocuğun resminde üzümleri öyle gerçekçi yapmış ki kuşlar gerçek sanıp yemeye çalışmışlar. Bu durumdan dolayı diğerleri tarafından övülen ressam, bu duruma sevinmek bir yana dursun üzülmüş ve şunları söylemiş:
“Çocuğun resmini daha iyi yapabilseydim kuşlar ondan korkardı”
Sonuç olarak sanatın tek taraflı değerlendirilmesi, kesin ve sınırlı tanımlar yapılması oldukça zordur. Sanatın doğası buna izin vermez.
Sanatı anlayabilmek için yapmamız gereken ise farklı bakış açılarını keşfedebilmek ve bu keşifleri aşılması gereken bir eşikten ziyade farklı yerlere açılan, arka arkaya sıralanmış bir sürü kapı olarak düşünmek daha uygun olacaktır.
Bir yanıt yazın