Ekspresyonizm Nedir?

Dışavurum (ekspresyonizm), “dışarı doğru itmek” anlamına gelen Latince bir sözcükten türemiştir.

Tıpkı üzümün suyunun dışarı atılması, sıkılması gibi.

Dışavurumcu kuramların iddiası, sanatın özünde duyguların yüzeye taşınması, sanatçılar ve izleyiciler tarafından algılanacak şekilde dışarı yansıtılmasıdır.

Sanatı gösteren, duyguların dışavurumu ya da aktarılmasıdır.

Sanatla içsel olarak dışa vurulur; açığa çıkarılır ve bu izleyene aktarılır.

Esra Ünal, Sanatyapıyo

Peki Bir Sanat Eseri Ne Aktarır?

Dışavurum kuramına göre aktarılan şey, duygudur. Sanatçı bir manzaraya bakıp hüzünlenebilir.

Sonra o manzarayı öyle bir çizer ki izleyici de aynı hüznü hisseder.

Böylelikle sanatçı içinde bulunduğu duygu durumunu izleyicisine aktarmış olur.

Sanatçı duygu üzerinde çalışarak onu kendi malzemesiyle ifade etmek için uğraşır.

Bir ressam çizgiler, şekiller, renkler kullanır. Renklerle, fırça darbeleri ve dokularla duygularını ifade eder.

Burada resmi yönlendiren sanatçının duygularıdır ve resim daha çok tanıma kavuştukça duygu da netleşir.

Elbette izleyici sanatçıyla tıpatıp aynı duygu durumları yaşamaz; her birimiz duyguları kendi yaşadığımız yerden deneyimleriz.

Ancak paylaşılan ve ortak şey, açığa çıkan duygudur.

Ekspresyonizm Tarihçesi (1890-1934)

Canlı renkleri ve ifade dolu fırçalarıyla Van Gogh, Gauguin ve Fovlar Ekspresyonizm’e giden yolu açtılar.

20. Yüzyılın başlarında gelişen Ekspresyonizm, sanatçıların kendi bakış açılarının güçlü, açık yürekli ve bireysel tasvirlerini içermekteydi. Ortak tek bir tarzın olmadığı, öznel bir hareketti.

Ekspresyonizm teriminin ilk kez Çek sanat tarihçisi Antonin Matejcek tarafından 1910 yılında, Empresyonistlerin zıddı olarak gördüğü yeni bir sanat tarzını tanımlarken önü sürdüğü düşünülmektedir.

Ona göre Ekspresyonistler, Empresyonistlerin dış görünüşleri objektif bir biçimde ele alan yaklaşımlarının yerine insanın dış dünyasındaki hisleri ifade ettiler.

Ruh Halleri ve Duygular

Ekspresyonizm terimi, sanatçıların canlı, güçlü, yoğun ve şekli bozulmuş imgeler eşliğinde açığa çıkardıkları ruh halleri, duygular ve fikirleri anlatmak için kullanılıyordu.

Sanat eseri öznel ve kişiseldi. Renkleri gelişigüzel kullanan ve rahatsız edici kompozisyonlar oluşturan ressamlar, gerçek gibi görünen ya da göze hoş gelen imgeler yaratmaya uğraşmıyorlardı.

Amaçları, güçlü renkler ve dinamik kompozisyonlar aracılığıyla duyguları yakalamaktı.

“Dünya daha korkutucu bir hal aldıkça sanat da daha soyut hale geliyor.” Wassily Kandinsky

Ekspresyonist sanat, Almanya’nın farklı şehirlerinde toplumun modern dünya karşısında artan rahatsızlık ve endişe hisleriyle beraber hemen hemen eş zamanlı olarak ortaya çıktı.

Ekspresyonistler, bir yandan geleneksel sanat anlayışına karşı çıkarken, çoğu ressamın amacı, izleyicileri teknik beceriyle değil, resmettikleri güçlü duygularla etkilemekti.

“Ressam objelerin nesnel gerçekliğini değil, görüntüsünü resmeder; aslında onların yeni görüntülerini yaratır.” Ernst Ludwig Kirchner

Çığlık

Ekspresyonizm’in esin kaynaklarından biri olan Norveçli ressam Edvard Munch, 1893’te, kızıl bir gökyüzünün önünde ıstırap içindeki bir figürü içeren bir tablo yaptı. Munch, anısını kaleme aldıktan sonra bu tabloyu yapmıştır:

Çığlık
Çığlık, 41 x 29

“iki arkadaşım ve ben bir patikada yürüyorduk, güneş batıyordu. Gökyüzü aniden kan kırmızısına dönüştü. Bitkin düştüğüm için duraksadım ve bir çite yaslandım. Mavi siyah fiyortun ve şehrin üzerinde ateşin dilleri ve kan vardı. Arkadaşlarım yürümüye devam ettiler. Bense korku içinde titreyerek orada kaldım ve doğanın içinden gelen sonsuz bir çığlık duydum.”        

Varoluşsal Sıkıntıyı Ortaya Koyan Sanat

Nietzsche Tragedya’nın Doğuşu (1872) adlı yapıtında görsel sanat deneyimini Apolloncu ve Diyonizyak olmak üzere ikiye ayırır.

Apolloncu sanat, düzen ve itinayla düşünülmüş idealleri simgelerken, Diyonizyak sanat rasyonel düşünce yerine kargaşa ve yoğun duygular gibi daha öznel bir karakteristiğe sahiptir.

Cesur renkleri, şekli bozulmuş ve tutkulu imgeleriyle Ekspresyonistler, Diyonizyak sınıfına girerler.

Son olarak, Ekspresyonistler insan figürü yaparken inanılmaz deforme olmuş vücutlar kullandılar.

Tüm perspektif kuralları da bu dönem alt üst edildi. İki boyuta geçtiler.

Tüm bunları bilinçli yapıyorlardı. Naturalizm ve idealizme karşı Anti-Naturalist bir üslup geliştirdiler ve bunda da oldukça başarılı oldular.

Ekspresyonizm Akımının Temsilcileri

Erich Heckel, Sleeping Woman, 1909

Ernst Ludwing Kirchner, Sokak, Berlin, 1913

Amedeo Modigliani, Nude Sitting On The Divan, 1917

Alaxej Von Jawlensky, Portrait of The Dancer Alexander Sacharoff, Münih, 1909

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Press ESC to close